Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
h
hab: gizli, saklı.
habar etmek: haber göndermek, haber salmak, haber iletmek.
habar: haber.
haber eylemek: haber göndermek, haber vermek.
hab-ı gaflet: gaflet uykusu.
hadi: hidayete ermiş, mürşit.
hak ı yeksan: yerle bir olmak.
hak kelamı: tanrı sözü, tanrı buyruğu.
hak: hakk, tanrı.
hak: toprak.
hak: toprak.
hakayık: hakikatler .
hak-ı yeksan: yerle bir, toprakla bir.
hak-i pay: ayak toprağı.
hakikat-i serencam: baştan geçen gerçek olaylar.
hakipay: ayak toprağı, ayak basılan toprak
hakkın fermanı: tanrınıın buyruğu.
hal ı: durum.
hal ıı: yüzde ve vücutta bulunan ufak, koyu renkli leke, kabartı, ben.
hal: ben.
halas: kurtulma, kurtuluş.
haldan: halinden, durumundan.
halfet: yalnızlık, dervişlerin tapınma için tek başlarına bir yere kapanmaları, alvet.
halh: halk
hal-hal: halhal, kadınların ayak bileklerine taktıkları bilezik. 2. bir yer adı.
halhalınnan: halhalından.
halım: halim.
halıma: halime.
halın: halin.
hali: tenha, boş, sahipsiz yer, kayıtsız, uzak.
hallara: hallere.
halları: halleri.
hallarımızı: hallerimizi.
ham: terbiye görmemiş kişi, çiğ.
hama kuşağı: hama şehrinde dokunan bir cins kuşak.
hama: suriye'de, asi ırmağı kıyısında kurulu, dokumalarıyla ünlü şehir.
hamakat: ahmak, budala.
haman-ı dil: gönül eşi, sevgili.
hamaret: kızıllık.
hamayıl: hamail, muska, tılsım, bağ.
hamza: arap savaşçısı. abdülmuttalib'in oğlu ve hz.muhammed'in amcası. ölümü: uhud savaşı, 625.
han ağrı: ağrı dağı
han aslı: aşık kerem'in sevgilisi, aslı-han.
han emrah: ercişli emrah.
han selbi: bkz. selbihan.
han: eski türkler'de kağana bağlı ya da bağımsız beylerin başkanı.
han: sofra.
hane: bağlam, dörtlük
hannar: hanlar.
hannas: şeytan.
hannon: çok acıyan, çok acıyıcı (allah'ın adlarından biri).
hanüman: ev, bark.
har ı: diken.
har ıı: ateş.
har od: alevli, alazlı ateş.
har: diken, yıkılmış.
harabat: harabeler, viraneler, meyhaneler. ziya paşanın üç ciltlik antolojisi.
harami: haydut, kır uğrusu.
hark: su yolu.
hasanbey: bir kavun türü.
hasbeten lillah: allah rızası için.
haset: kıskançlık.
hasretem: hasretim.
hasretinnnen: hasretinden.
hastayam: hastayım.
haşa: asla, kesinlikle, hiçbir zaman.
haşimi: yüzdeki benlere biçimlerine göre verilen bir ad.
haşri neşir: kıyamet.
hat: kaş, saç, kirpik.
hatem: çok cömert (adam), mühür , üstü mühürlü yüzük, arap kabileleri
arasında tanınmış ''tayyi'' kabilesine mensup ve cömertliği ile tanınmış ''ibnü abd¬-illah bin sad'ın lakabı.
havar: bağırtı, yardım dileme.
havarice: dışarıdakiler , yabancılar .
havas: heves, istek.
havf: korku.
hay: kaygı.
hayalımda: hayalimde.
hayallanmak: hayale kapılmak, dalgınlaşmak
hayana: ne yana, ne tarafa?
hayfa: eyvahlar olsun, yazıklar olsun.
hayıfalmak: öç almak.
hayret: şaşma, şaşırma, şaşakalma, ne yapacağını bilememe.
hayva: ayva.
hazer etmek: sakınma, çekinme. uzak durmak, korunmak.
hazret'i mevla: tanrı.
heba olmak: boşa gitmek, ziyan olmak.
heç: hiç.
heç: hiç.
hedeng: ok.
hele: pekiştirme bağı, özellikle, hiç olmazsa, önce.
hemi: hem, hem de.
hercai: 1.hiçbir şeyde kararlı olmayan kimse, gelgeç, yeltek. 2.aşkta değişken.
herk: anıza bırakma.
hevik: yazık.
hey: hey, ey!
heyder: der, der ki.
heyran: hayran.
heyva: ayva.
hezar: bin.
hıfzet: saklamak, aklında tutmak.
hına: kına.
hınalı: kınalı.
hırınan: harman.
hışm: hışım, öfke.
hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. bulvar.
hızır: bkz: hızır ilyaz.
hızır ilyas: bkz: hızır ilyaz.
hızır ilyaz: hızır-ilyas. hızır ve ilyas peygamberler. hızır ile ilyas'ın aynı ulu kişi oluğuna inanıldığı gibi, hızır ile ilyas'ı kardeş sayan halk inanışları da vardır. inanışa göre ilyas yağmura egemendir. ilyas'ın peygamberliği kur'an'da anılır. hızır da kur'an'da geçer. halk inancına göre hızır ölümsüzlüğe ''bengisu''yu (abıhayat) içerek kavuşmuştur. hakk katından aşıklık bağışlananlara aşk badesini sunanlardan başlıcasıdır. hızır inancını gılgamış desdanına bağlayan görüşler de vardır. hızır, darda kalanlara yardım edicidir. ''kul bunalmayınca hızır yetişmez.'' halk takviminde yazın başlangıcı sayılan 6 mayıs (hıdrellez (hızır/hıdır ¬ilyaz) günü, hızır ile ilyas'ın kavuştukları gün sayılır. inanca göre hızır'ın atı ''bozat'' dır. tüm doğu anadolu'da hızır, ''bozatlı hızır'' olarak anılır.
hicab: hicap, utanma, utanç.
hicabınnan: utancından.
hicran piltesi: ayrılık ateşi.
hicran: ayrılık.
hicret: memleketten memlekete göç, hz. peygamber'in mekke'den medine'ye göç etmesi ki islam takviminde tarih başı sayılır.
hiçe çalmak: önem vermemek.
hidayet: olgunluk.
himemat: himmetler .
hindi: şimdi.
hindi: yüzdeki benlere biçimlerine göre verilen bir ad.
hitam: son, nihayet, bitme, tükenme.
hon u kudret: kudret sofrası.
honça çekmek: armağan götürmek
honça: 1.bohça, çıkın. 2.bir yere giderken götürülen armağan. 3. geline gönderilen armağan sinisi. 4. sofra.
horasan: iran'da bölge ve eski bir eyalet. iran yaylasının en doğu kesimindedir. başlıca şehri meşhed'dir.
hoş [hoş]: beğenilen, zevk veren, güzel.
hoy: batı iran'da, urmiye gölünün kuzey batısında [çaldıran ovasının güney doğusunda] kurulu tarihi türk şehri. hoy, anadolu'nun alınmasında üs olarak kullanıldı. şah ismail ile yavuz sultan selim arasındaki çaldıran savaşı hoy yakınlarında yapıldı. (1514). iran-osmanlı savaşlarında birkaç kez osmanlılar'ın eline geçti. hoy, değişik halk destanlarında ve hikayelerinde geçer.
hoy duzu: hoy ovası.
hoyrat: kaba, kırıcı.
hökmedin: hükmedin.
höküm: hüküm, yargı, yargı kararı.
hu: ünleme, selam.
hub: güzel, hoş, iyi, sevgi.
hub: güzel, hoş, iyi.
huban: güzeller, iyiler.
hubbu'l-vatan: vatan sevgisi.
hublar şahı: güzeller güzeli, güzel kadınların en üstünü.
hubluğun çağı: güzellik çağı.
huda: tanrı.
huda: tanrı..
huma: [bkz: hüma]
humar: baygın bakışlı.
humar: içkiden sonra gelen baş ağrısı, sersemlik.
humarlanmak: baygınlaşmak, süzülmek.
hun: kan, kanlı.
hurç: heybe.
huri: cennette yaşadığına inanılan kızlara verilen ad, genç ve çok güzel kadın.
hus-ı cemal: güzel yüz, yüz güzelliği.
hükmeder: hükmeder.
hüma: hüma. hümay. güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [huma kuşu], devlet kuşu.
hünkar: kaşların güzelliğini anlatmak için kullanılan bir benzetme.
hünkar: padişah, osmanlı'da yalnız padişah için kullanılan bir san.
hünkar: padişah, sultan, hükümdar .
hüri misal üzlü: cennet güzeli yüzlü, cennet güzeli benzeri.
hüri tek: huri gibi.
hüri: huri.
hürü: huri.
hürüsen: hurisin.
hüsn i cemal: güzel yüz, yüz güzelliği.
hüsn i yar: sevgilinin güzelliği.
hüsn: güzel, iyi, güzellik, iyilik.
Tarih: 2016-03-02 01:55:41 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Türküler sözlük - h Nedir
hab: gizli, saklı.
habar etmek: haber göndermek, haber salmak, haber iletmek.
habar: haber.
haber eylemek: haber göndermek, haber vermek.
hab-ı gaflet: gaflet uykusu.
hadi: hidayete ermiş, mürşit.
hak ı yeksan: yerle bir olmak.
hak kelamı: tanrı sözü, tanrı buyruğu.
hak: hakk, tanrı.
hak: toprak.
hak: toprak.
hakayık: hakikatler .
hak-ı yeksan: yerle bir, toprakla bir.
hak-i pay: ayak toprağı.
hakikat-i serencam: baştan geçen gerçek olaylar.
hakipay: ayak toprağı, ayak basılan toprak
hakkın fermanı: tanrınıın buyruğu.
hal ı: durum.
hal ıı: yüzde ve vücutta bulunan ufak, koyu renkli leke, kabartı, ben.
hal: ben.
halas: kurtulma, kurtuluş.
haldan: halinden, durumundan.
halfet: yalnızlık, dervişlerin tapınma için tek başlarına bir yere kapanmaları, alvet.
halh: halk
hal-hal: halhal, kadınların ayak bileklerine taktıkları bilezik. 2. bir yer adı.
halhalınnan: halhalından.
halım: halim.
halıma: halime.
halın: halin.
hali: tenha, boş, sahipsiz yer, kayıtsız, uzak.
hallara: hallere.
halları: halleri.
hallarımızı: hallerimizi.
ham: terbiye görmemiş kişi, çiğ.
hama kuşağı: hama şehrinde dokunan bir cins kuşak.
hama: suriye'de, asi ırmağı kıyısında kurulu, dokumalarıyla ünlü şehir.
hamakat: ahmak, budala.
haman-ı dil: gönül eşi, sevgili.
hamaret: kızıllık.
hamayıl: hamail, muska, tılsım, bağ.
hamza: arap savaşçısı. abdülmuttalib'in oğlu ve hz.muhammed'in amcası. ölümü: uhud savaşı, 625.
han ağrı: ağrı dağı
han aslı: aşık kerem'in sevgilisi, aslı-han.
han emrah: ercişli emrah.
han selbi: bkz. selbihan.
han: eski türkler'de kağana bağlı ya da bağımsız beylerin başkanı.
han: sofra.
hane: bağlam, dörtlük
hannar: hanlar.
hannas: şeytan.
hannon: çok acıyan, çok acıyıcı (allah'ın adlarından biri).
hanüman: ev, bark.
har ı: diken.
har ıı: ateş.
har od: alevli, alazlı ateş.
har: diken, yıkılmış.
harabat: harabeler, viraneler, meyhaneler. ziya paşanın üç ciltlik antolojisi.
harami: haydut, kır uğrusu.
hark: su yolu.
hasanbey: bir kavun türü.
hasbeten lillah: allah rızası için.
haset: kıskançlık.
hasretem: hasretim.
hasretinnnen: hasretinden.
hastayam: hastayım.
haşa: asla, kesinlikle, hiçbir zaman.
haşimi: yüzdeki benlere biçimlerine göre verilen bir ad.
haşri neşir: kıyamet.
hat: kaş, saç, kirpik.
hatem: çok cömert (adam), mühür , üstü mühürlü yüzük, arap kabileleri
arasında tanınmış ''tayyi'' kabilesine mensup ve cömertliği ile tanınmış ''ibnü abd¬-illah bin sad'ın lakabı.
havar: bağırtı, yardım dileme.
havarice: dışarıdakiler , yabancılar .
havas: heves, istek.
havf: korku.
hay: kaygı.
hayalımda: hayalimde.
hayallanmak: hayale kapılmak, dalgınlaşmak
hayana: ne yana, ne tarafa?
hayfa: eyvahlar olsun, yazıklar olsun.
hayıfalmak: öç almak.
hayret: şaşma, şaşırma, şaşakalma, ne yapacağını bilememe.
hayva: ayva.
hazer etmek: sakınma, çekinme. uzak durmak, korunmak.
hazret'i mevla: tanrı.
heba olmak: boşa gitmek, ziyan olmak.
heç: hiç.
heç: hiç.
hedeng: ok.
hele: pekiştirme bağı, özellikle, hiç olmazsa, önce.
hemi: hem, hem de.
hercai: 1.hiçbir şeyde kararlı olmayan kimse, gelgeç, yeltek. 2.aşkta değişken.
herk: anıza bırakma.
hevik: yazık.
hey: hey, ey!
heyder: der, der ki.
heyran: hayran.
heyva: ayva.
hezar: bin.
hıfzet: saklamak, aklında tutmak.
hına: kına.
hınalı: kınalı.
hırınan: harman.
hışm: hışım, öfke.
hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. bulvar.
hızır: bkz: hızır ilyaz.
hızır ilyas: bkz: hızır ilyaz.
hızır ilyaz: hızır-ilyas. hızır ve ilyas peygamberler. hızır ile ilyas'ın aynı ulu kişi oluğuna inanıldığı gibi, hızır ile ilyas'ı kardeş sayan halk inanışları da vardır. inanışa göre ilyas yağmura egemendir. ilyas'ın peygamberliği kur'an'da anılır. hızır da kur'an'da geçer. halk inancına göre hızır ölümsüzlüğe ''bengisu''yu (abıhayat) içerek kavuşmuştur. hakk katından aşıklık bağışlananlara aşk badesini sunanlardan başlıcasıdır. hızır inancını gılgamış desdanına bağlayan görüşler de vardır. hızır, darda kalanlara yardım edicidir. ''kul bunalmayınca hızır yetişmez.'' halk takviminde yazın başlangıcı sayılan 6 mayıs (hıdrellez (hızır/hıdır ¬ilyaz) günü, hızır ile ilyas'ın kavuştukları gün sayılır. inanca göre hızır'ın atı ''bozat'' dır. tüm doğu anadolu'da hızır, ''bozatlı hızır'' olarak anılır.
hicab: hicap, utanma, utanç.
hicabınnan: utancından.
hicran piltesi: ayrılık ateşi.
hicran: ayrılık.
hicret: memleketten memlekete göç, hz. peygamber'in mekke'den medine'ye göç etmesi ki islam takviminde tarih başı sayılır.
hiçe çalmak: önem vermemek.
hidayet: olgunluk.
himemat: himmetler .
hindi: şimdi.
hindi: yüzdeki benlere biçimlerine göre verilen bir ad.
hitam: son, nihayet, bitme, tükenme.
hon u kudret: kudret sofrası.
honça çekmek: armağan götürmek
honça: 1.bohça, çıkın. 2.bir yere giderken götürülen armağan. 3. geline gönderilen armağan sinisi. 4. sofra.
horasan: iran'da bölge ve eski bir eyalet. iran yaylasının en doğu kesimindedir. başlıca şehri meşhed'dir.
hoş [hoş]: beğenilen, zevk veren, güzel.
hoy: batı iran'da, urmiye gölünün kuzey batısında [çaldıran ovasının güney doğusunda] kurulu tarihi türk şehri. hoy, anadolu'nun alınmasında üs olarak kullanıldı. şah ismail ile yavuz sultan selim arasındaki çaldıran savaşı hoy yakınlarında yapıldı. (1514). iran-osmanlı savaşlarında birkaç kez osmanlılar'ın eline geçti. hoy, değişik halk destanlarında ve hikayelerinde geçer.
hoy duzu: hoy ovası.
hoyrat: kaba, kırıcı.
hökmedin: hükmedin.
höküm: hüküm, yargı, yargı kararı.
hu: ünleme, selam.
hub: güzel, hoş, iyi, sevgi.
hub: güzel, hoş, iyi.
huban: güzeller, iyiler.
hubbu'l-vatan: vatan sevgisi.
hublar şahı: güzeller güzeli, güzel kadınların en üstünü.
hubluğun çağı: güzellik çağı.
huda: tanrı.
huda: tanrı..
huma: [bkz: hüma]
humar: baygın bakışlı.
humar: içkiden sonra gelen baş ağrısı, sersemlik.
humarlanmak: baygınlaşmak, süzülmek.
hun: kan, kanlı.
hurç: heybe.
huri: cennette yaşadığına inanılan kızlara verilen ad, genç ve çok güzel kadın.
hus-ı cemal: güzel yüz, yüz güzelliği.
hükmeder: hükmeder.
hüma: hüma. hümay. güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [huma kuşu], devlet kuşu.
hünkar: kaşların güzelliğini anlatmak için kullanılan bir benzetme.
hünkar: padişah, osmanlı'da yalnız padişah için kullanılan bir san.
hünkar: padişah, sultan, hükümdar .
hüri misal üzlü: cennet güzeli yüzlü, cennet güzeli benzeri.
hüri tek: huri gibi.
hüri: huri.
hürü: huri.
hürüsen: hurisin.
hüsn i cemal: güzel yüz, yüz güzelliği.
hüsn i yar: sevgilinin güzelliği.
hüsn: güzel, iyi, güzellik, iyilik.
Tarih: 2016-03-02 01:55:41 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx